30 Kasım 2009

Kim kırdı lan bu çocuğun kalbini?!

Her gün Allahıma beni kız olarak yaratmadığı için dua ederim, bunun da başlıca iki sebebi vardır; birincisi tabii ki regl meselesi, ikincisi de kızlardaki ulaşılamayan adamlara saçma sapan şekilde platonik aşık olma durumu... Eğer kız olarak doğsaydım ve gene bu müzik kafasını taşısaydım - ki eminim taşırdım - aşık olacağım adamlardan biri de kesin bu herif olurdu. İşte dünyanın son zamanlarda gördüğü en cool ve başarılı müzisyeninin, kendinden uzun zamandır beklenen stüdyo albümüne sonunda kavuştuk; "Battle Studies by John Mayer"















Önce albümün taşıdığın manevi değere değinmem gerek. John Mayer (yazının bundan sonrasında kendisi JM olarak anılacaktır.) kendi sitesinde ve blogunda; bunun bir kalp kırıklığı albümü olduğunu ve kalbini tamir etmek için geçen sürede neler yaşadığını müzikle anlatmaya çalıştığından bahsediyor. Zaten şarkı isimlerine bakıldığında da durum çok açık ve net olarak belli; Heartbreak Warfare, Perfectly Lonely, War of My Life, All We Ever Do is Say Goodbye...

İnternette dolaşan dedikodulara göre ise; albümün tohumlarının JM'nin Jennifer Aniston ablamızdan ayrıldıktan sonra geçirdiği buhran dönemlerinde atıldığını ve albümün bir yerde Jennifer yengeye selam-saygı niteliğinde olduğuna değinilmiş. Şimdi kendimi Jennifer Aniston'un yerine koyuyorum ve diyorum ki; ayrıldığım sevgilim böyle bir albüm yapsa; ya bütün albümleri satın alırdım ve büyük ihtimal albümü her dinleyişimde şakır şakır ağlardım ya da o şarkıları duymamak için direk intihar ederdim. Öyle bir albüm yani...

Albüm yukarıdan bakıldığında bir olgunluk çalışması gibi tınlıyor. Continuum ile müzikal duruşunu sağlamlaştıran JM, kendi tarzından daha uzaklara açılarak biraz Tom Petty, biraz John Mayall and The Bluesbreakers, biraz da Eric Clapton tadına yakın oturmuş. Zaten albümde de bir Cream/ Clapton coverı olan "Crossroads" tesadüf değil bence. Özellikle gitar sololarında Mr.Slow Hand hissiyatını çok yoğun olarak hissedebiliyorsunuz. Gerçi bu benim çok sevdiğim bir özellik olmasa da sonuçta bir tercih ve saygı duymak gerekiyor. JM'nin kendine has, çok beğendiğim bir çalım tarzı var ve bunu şarkılara yansıtması benim çok daha hoşuma gidiyor ama dediğim gibi bu bir tercih meselesi ve adam boru değil, JM.

Şarkılara da şöyle bir göz atarsak; Heartbreak Warfare inanılmaz bir açılış şarkısı; o delayli riff ve davul beati ile direk insanı esir alıyor. All We Ever Do is Say Goodbye'daki klavye riffinden sonra gelen "Why you wanna break my heart again, Why am I gonna let you try" sözleri ile zaten şarkıyı özetlemiş. Gitar solosunda da; JM'nin uzun zamandır çalıştığı, David Gilmour eradan gelme Robbie McIntosh abimiz gene slide gitarı konuşturmuş. İnsanın içi kabarıyor yeminlen. Half of My Heart ve Perfectly Lonely olgunluk sinyalleri olarak algılanabilir, countrye göz kırpan ama poptan kopmayan şarkılar olarak albümdeki yerlerini almışlar. JM'nin bir albümde olmazsa olmazı akustik song olayı da Who Says ile doyurulmuş.

Bence albümün büyük hiti Assassin; girişteki vibrafon vari japon tınıları ile başlayan şarkı, nakarata gelene kadar sanki etrafta dolaşan geyşalara bakma hissiyatı veriyor. Nakaratta şarkının yükselmesi ile birlikte suikastçi ninjalar odaya dalmış da dinleyicide samuray edasıyla kaleyi koruma duygusu uyandırıyor. Crossroads coverı da uzun zamandır JM'nin konserlerde ve bazı televizyon şovlarında Eric Clapton ile birlikte çaldığı bir şarkı olduğu için albümde olmasını çok yadırgamadım ama güzel de olmuş.

Albümün bundan sonrası ayak kaydıran cinsten devam ediyor. War of My Life'da her ne kadar hayatlerlerden, yaratıklardan bahsetse de belli ki kendisinin bundan sonra karşılacağı zorluklara karşı duruşunu belirtmek için yazılmış. O zorlukların başında da heralde; LA Starbuckstan decaf-latte alırken Jennifer Aniston'ı yeni erkek arkadaşıyla öpüşürken görmek gibi şeyler geliyor. Edge of Desire bildiğin ayrılık şarkısı;

"Don't say a word, just come over and lie here with me

'Cause I'm just about to set fire to everything I see
I want you so bad I'll go back on the things I believe
There I just said it, I'm scared you'll forget about me"

Birazdan gördüğüm herşeyi yakıp yıkıp gidicem diyor, soloda da yakıp yıkıyor zaten. Ne diyelim adam sözünün eri. Son cümleye de dikkat lütfen... Do You Know Me gene konsept içi bir şarkı, kendisinde klasik gitara alışık değiliz ama arkadaş tutturmuş gene. Friends, Lovers or Nothing tam bir albüm kapanış şarkısı, uzadıkça uzuyor ve albüm huzurla bitiyor.

Her ne kadar albüm farklı bir konseptte olsa da, Continuum'dan izler taşıyor bence. Who Says ve Stop This Train, Assassin ve Belief, All We Ever Do is Say Goodbye ve Dreaming With a Broken Heart, Edge of Desire ve Slow Dancing In a Burning Room birbirine yakın şarkılar. Ama işin güzel yanı da bu zaten; yeni bir şeyler oluştururken geride kalanlardan izler taşımak, eski yaşanmışlıklara göz kırpmak.



















Ben albümü önce FLAC (Free Lossless Audio Codec) formatında daha sonra cd kalitesinde dinledim. İlk kulağıma çarpan, neredeyse her şarkıda farklı davul tonları yazılmasıydı. Şarkının ait olduğu türün sounduna uygun tonları oturtmak için çabalamışlar anlaşılan. JM tarzına farklı gelen ikinci bir durum ise gitarlardaki delay zamanları ve riffler. Normalde reverb+delay mix kullanan baba, bu albümde biraz daha uzun feedbackli delaylere geçmiş, şikayetçi miyiz, hiç değiliz. Akustik fillerin eksik olmadığı şarkılarda her zamanki gibi gitarlar çok ön planda değil, synth ve keys ile ağırlıklar dengelenmiş. Bu çalışma, benim gözümde müzikal olarak dersler çıkarılabilecek bir albüm niteliği taşımakta, ilgililere duyurulur.

Son söz olarak; bu albüm kesinlikle John Mayer'a başlama albümü değil. Hiç John Mayer dinlememiş biri önce Room for Squares ile başlayıp sonra Heavier Things, Continuum ve sonra Battle Studies dinlemeli. Adam nerelerden nerelere gelmiş, nelere dur demiş, nelere devam etmiş bunu bilmek lazım. Ama Battle Studies, son zamanlarda dinlediğim en doyurucu ve kompakt albüm olmuş. Yalnız bu adamın kalbini kim kırmışsa lütfen bir daha olmasın, bizim de canımız yanıyor sonra...

Kilit Şarkılar:

Heartbreak Warfare: Mükemmel bir giriş şarkısı, albümün rengi direk belli oluyor. Orkestrasyon girişi, mid tempo davulu, boğuk vokali, insanın kalbi başka nasıl kırılır ki...
All We Ever Do is Say Goodbye: Akustik girip bir anda açılan ve insanı da yaran bir nakarata ulaşan şarkı. Çok dinlemeyin, canınız sıkılır.
Assassin: Nakaratta sizi üzenlere tekme tokat girme hissi uyandıran, bence albümün gizli hiti. Arka arkaya onlarca dinlenebilir, birini dövmezseniz tabii.
War of My Life: Country sıcaklığı ile başlayıp, sizi sarıp sarmalayan, kucaklayan şarkı. Hani çok üzülürsünüz de zamanla kendinizi daha iyi hissedeceğinizi bilirsiniz ya, işte onun gibi bir şey...
Edge of Desire: Girişteki davul atağı şarkının rengini belli etse de asıl gitar riffi durumun vahimliğini anlatmakta. Solodan önceki hazırlık aşaması, solonun nasıl tokat gibi çarpacağını da anlatıyor ama anlayana...

Hadi bu da bayram kıyağım; albümü buradan dinleyebilirsiniz.

6 Kasım 2009

Üçün Biri

Uzun bir süredir buraya bir şeyler yazmadığım için artık tepki toplamaya başladım. "Sen o blogu karı-kız için mi açtın arkadaşım, adam gibi güncellesene ne bu kafana göre at koşturuyorsun!" gibi yorumlar da almadım sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Ama geçerli sebeplerim var, valla... Kaç zaman sonra müzikal maceralara atıldığımdan dolayı; 2-3 haftadır yoğun bir hayat temposu içinde kavrulduğum ve bunun üstüne bir de domuz gribini teğet geçtiğim için kaç gündür kendi kendime bu akşam bir şeyler yazacağıma söz vermiştim. Sözümü de tutuyorum;

Her istediğimize sahip olabilseydik çok mu mutlu olurduk acaba? Madden ve manen ulaşmak istediğimiz şeyleri kısa sürede elde edebilsek, Heidi gibi sepetle kırlarda koşar, beyaz triko kazakla çimlerde yuvarlanır mıydık? Hiç sanmıyorum ya. İnsan doyumsuzdur, hep daha fazlasını ister ama daha da fazlası olmadığı zaman neyi isteyeceğini düşünmez ki. Nedir bir sonraki aşama? Peygamberlik?

Kime sorsanız hayatında hep bir şeylerin eksik olduğunu ya da yanlış gittiğini anlatır. Ya işinden memnun değildir, ya sevgilisi yoktur/ vardır ama sorunları çoktur ya da evde işler iyi gitmiyordur. Ama ağır aksak giden ve yakınılan bir konu hep vardır. Sonra da o klasik ve fiks cümle gelir: "Allahım ben bunları haketmek için ne yaptım?!" Sen önce bir kendine sor bakalım, peki sen bunları haketmemek için ne yaptın? Herşey isteyince oluyor mu? Diyelim oldu; sen elindekilerle mutlu olmak yerine gene böyle yakınmaz mıydın? Şu anda da yaptığın bu değil mi zaten? Elindekilerle mutlu olmak varken elde edemediğin şeyler yüzünden yakınmak. Kusura bakma ama sen hiçbir şeyi haketmiyorsun be anam...

Maalesef hepimiz şu anki yaşımıza kadar belirli sıkıntılar çektik; canımızdan sevdiğimiz yakınlarımızı kaybettik, can dostlarımızdan uzaklaştık, sevdiklerimizden ayrıldık, ekonomik zorluklar yaşadık, çeşitli fiziki sakatlıklara maruz kaldık. Bu olaylar herkesi kendi acı eşiğine göre farklı yaraladı ya da hala yaralamaya devam ediyor. Aklımız boş kaldığında hep o köşede kalmış acıları, üzüntüleri düşündük ve kendimize; bazen içten içe bazen de alenen sorduk, bunlar neden bizim başımıza geliyor? Biz bunları haketmek için ne yaptık? Belki de yanıldığımız kısım burada işte. Madem biz bunları haketmek için hiçbir şey yapmadık o zaman tüm bu olanların sebebi ne?

Bana kalırsa bunların sebebi, hayattan çok fazla şey istememiz ve istediklerimiz olmayınca da sanki bunları haketmişiz ancak buna rağmen o şey yine de olmamış gibi hayal kırıklığına uğramamazdır. Bazı şeyler gerçekten bizim elimizde olmuyor ve bunlara da fazla kafa yormamak gerekiyor. Çünkü düşününce işin içinden çıkılacak şeyler var, çıkılmayacak şeyler var. Bence bu söylediklerim ikinci kategoriye giriyor. Bazı denklemler birden çok bilinmeyenli olunca, elinizdeki x=8 tanımı sizin "en azından x'in kaç olduğunu düşünmeme gerek kalmadı." diye rahatlamanıza yarar ve bunun adı da pollyanacılık değildir emin olun. Buna sahip olduklarınız için şükretmek denir.

Sahip olduklarınız, elinizde tuttuklarınız için şükredin, fazlasını isterken de önce haketmek için çaba gösterin, olmayınca da kendiniz başta olmak üzere hiçbir şeyi, hiçbir kimseyi suçlamayın, istediğiniz olmadığı için yakınmayın; demek daha zamanı gelmemiştir belki de hiç gelmeyecektir ama bunu kafanıza takmadan istedikleriniz uğrunda durmadan çabalayın.

Yoksa o olsun, bu olsun diye otu boku isterken üçün birini alır oturursunuz aşağı, benden söylemesi...