30 Haziran 2009

Optimus, oldu mu şimdi bu?

































Benim jenerasyon bilir, biz çizgi film manyakları, aksiyon sever genç oğlanlar olarak nerede Voltran, M.A.S.K., Robotech, Thundercats, He-man ise biz oradaydık. Deli gibi onları seyrettik, onların oyuncakları ile büyüdük, yıllarca annemizi babamızı o oyuncakları almak için soyduk. Hele bir tanesi vardı ki onların arasında benim için yeri çok ayrıydı;
The Transformers!
Çizgi film; Cybertron denen gezegende yaşayan robotların uzaya sığdıramadıkları iyi-kötü savaşının dünyada vücut bulmuş haliydi.
Filmi çekileceğini duyunca yemin ediyorum gözlerim dolmuştu. 1. film de fena değildi sonuçta çizgi filmin verdiği o vintage duyguyu veremezdi ama sonuç olarak az çok karnımızı doyurmuştu. 2. filme de gidildi büyük beklentilerle. Gidildi ama...Benim bittiğim an işte o sinemadan çıktığım an oldu... Aneeaamm!!!! Şahitlerim var, sinemadan çıkışta bağıra çağıra dev küfür ettim.

Kız kılığında decepticon mu istersin, ölümden döndüren autobot mu, 7 kocalı , dayılı-amca oğullu prime biraderler mi...O ne ya? YA O NE YA?!! Benim çocukluğum eriyip gidiyor orada siz n'apıyorsunuz arkadaşlar? Zaten efsane bir çizgi filmi sinema filmi haline getirerek gereken katkıyı yapmışsınız, götünüzden neden element uyduruyorsunuz anlamadım ki! Arab yağı bol bulunca götüne başına sürermiş misali vermiş CGI'yı, vermiş CGI'yı... Sadık kalsana scripte, tadında versene CGI'yı. Bunu yapan adamlar da çocuk değil hea; Michael Bay ile Steven Spielberg! 3. film için de yol yapıldı zaten sonda. Artık birbirine aşık olan autobotlara, grup seks yapan decepticonlara hazırladım kendimi. Olmadı Optimus, bu sefer olmadı işte. Ben seni eski halinle hatırlayacağım, sen istesen de, istemesen de...

29 Haziran 2009

Durum bundan ibaretmiş

Ne zaman birisinden red cevabı alsam aklıma hep bu artwork gelir. Bir düşünce bu kadar basit ve net olarak nasıl özetlenebilir hala inanamıyorum. Her okuyuşumda da kafamdaki gri bulutları dağıtır, yeniden yola koyulurum.























thnx to BRY...

Başlamadan...

Öncelikle buraya zaman ayıran herkese teşekkür ediyorum. Lütfen rahat olun, kasmayın, kendiniz olun, rol yapmayın, oyun oynamayın, net olun, kararsız kalmayın, hayatı sevin, sevdirin, can sıkmayın, sıktırtmayın...

Burada yazmış olduğum herşeyin tamamıyla gerçek hayatla bağlantısı olup; hatta ve hatta gerçek hayatın ta kendisidir. Bu sadece bir otobiyografi değil, çoğu insanın düşünce, his ve duygularının da bir sentezidir. Aslında son 5-10 senemi özetleyip, başımdan geçenlerin bendeki etkilerini, bana getirdiklerini ve benden götürdüklerini kısacası beni “ben” yapan şeylere değinecek, zaman zaman geriye dönüp geçmişle hatta biraz da ileri gidip gelecekle bağlantı kurmaya çalışacağım.

Burada yazılanlar; ben ve benim gibi olan, olmaya çalışan yani kendilerini, diğerlerinden farklı kılan değerleri korumaya çalışan insanların öyküsüdür. Kimi zaman komik,kimi zaman güldüren, güldürürken düşündüren, düşününce de ağlatan yazılarla dolu bu öykü. “We never change” felsefesini tekrar tekrar ele alan hatta bu fikrin limitlerini zorlayan bir öykü. Yer yer kendi kendime tartışacak, belki de yeni fikirler bulup eskilerini çöpe atacağım. Bazen çok geniş görüşlü her fikre açık görüneceğim bazen de dar kafalı, dediğim dedik, astığım astık kestiğim kestik olacağım. Ama şu var; ben aksi kanıtlanana kadar her fikrimin arkasındayım. Hiçbir zaman sabit fikirli değilim zaten bunu okudukça göreceksiniz. Yani fikirlerimin bir dayanak noktası var ama bu nokta illa sabit kalacak diye birşey yok. O noktanın oynayabileceğini anlarsam durmam hemen o noktanın yerini değiştiririm.

Hayattan ciddi şekilde ders çıkarabileceğim çok şey yaşadığımı düşünüyorum. Düzgün bir ilişki, gerçekten sevdiğim, değer verdiğim yakınlarımı kaybetme, değişik kültürleri tanıyabileceğim geziler... Hatta bazılarının hakkaten boku çıktı ama bunu ne ben istediğim ne de karşı taraf... Ama oluyor bazen. Her iki taraf da müdahale edilebilecek noktayı geçince geriye dönmek, çekingenlikten ve korkudan unutuluyor.
Burada kimi zaman duyguları anlatacağım, kimi zaman insanları, kimi zaman direk olayları ve konuları... Ama bu anlatılacakların hepsinin birer ortak noktası var. Hepsi birbirine bağlı. Sizin de göreceğiniz üzere hepsi bir öncekinin türevi ya da diferansiyeli şeklinde olacak. Birbirinden kopmayan bu zincirlerin bir insanı nasıl bağladığına, nasıl işkence çektirdiğine tanıklık edeceksiniz. Kimi zaman içiniz acıyacak, kimi zaman gülmekten kırılacaksınız. Hazırsanız başlayalım!!!