1 Temmuz 2009

Neden "Neden" ?

Film seyretmeyi gerçekten çok seviyorum. Bunun birçok nedeni var: Herşeyden önce bence kesinlikle zaman kaybı değil. Keyifli zaman geçiriyorsunuz, her farklı film dünyaya bakış açınızı geliştiriyor ve herşeyden önemlisi, İÇİNDE HAYATA DAİR ÇOK FAZLA SAYIDA ÖZLÜ SÖZLER BULABİLİYORSUNUZ! Beni tanıyanlar bilir; özlü, felsefi derinliği olan sözleri çok severim. Ne konuşulsa konuşulsun hemen bir tane şöyle güzellerinden yapıştırırım lafın arasında. Bazıları benim böyle davranmamı ya da bu kadar özlü sözler kullanmamı sevmiyorlar ama umrumda değil:=)
Yukarıdaki sözü şu ana kadar 2 kez duydum. “The Matrix Reloaded” filmine ilk gidişimde bu cümleyi pek önemsememiştim. Ama gerek filmin ilerleyen karelerinde gerekse kafamın içindeki yoğun düşünce akımında bu cümleyi çözdüğümde anlamının ne kadar yoğun olduğunu anlamıştım.Bu sebeptendir ki 2. kez duyduğumda tüylerim diken diken olmuştu. Merovingian adındaki matrix içinde bulunan değerli şeyleri korumakla yükümlü eski bir program, sebep ve sonuç arasındaki ince ama herşeyden kuvvetli bağı bu cümleyle özetlemişti.A caba bu kadar basit bir cümle nasıl bu kadar “karmaşık” olabilir?? İçinde hiç birşey barındırmıyormuş gibi duran bu kelime grubu aslında benim yıllar boyunca kafa yorduğum birçok tezime karşılık geliyormuş da haberim yokmuş...
“Neden böle davranıyorsun? ” , “Bu lafı niçin söledin şimdi? ” ve en bombası: “Seni anlamıyorum, bütün bunların sebebi ne?”. İnsan, hayatında bu ve bunun gibi laflardan hiçbirini duymamışsa ya da kullanmamışsa, ya yalan söylüyordur ya da çoktan ölmüştür de gömeni yoktur. İnsan her zaman bir sebep arar. Bize mantıklı gelecek, bizi ikna edecek, içimizi rahatlatacak bir sebep. Sanki o sebebi bulduğumuzda istediğimiz şekilde davranabileceğimizi düşündüren, sonucunun önemi olmayan, “benim sebebim var sana ne” dedirtebilecek kadar sağlam bir sebep. Geldik kopma noktasına: E peki acaba bu sebebi üretmemiz için bir sebep var mı yoksa kafadan mı uyduruyoruz , durup dururken bir andan kafamızda mı beliriyor bu sebep? Tabi ki hayır. Bence bunun için en mantıklı açıklama “nedensellik”. Herşeyin bir sebep ve sonucu vardır... Yani şöle özetlersek; bulduğumuz sebep aslında geçmişte olan ve üstümüzde hala etkisi kalan bir olayın sonucu ve biz bu sonucu sebep olarak görüp başka bi sonuç ortaya çıkartıyoruz. Sebebi düşünmeden... Bunlar hep birbiri ardına sonu belli olmayan zincirleme reaksiyonlar. Başı belli değil gibi gözükse de bence de bence başı belli...Hani bir laf vardır “kendimi bildim bileli” işte o laf bizim başlangıç noktamız. Kendinizi kaç yaşından beri bilirsiniz?
Bu ne demek diye düşünenler için bir açıklama yapayim hemen. Ben mesela kendimi 4 yaşımdan beri bilirim. Yani hayatımda olanları 4 yaşımdan itibaren hatırlıyorum. Bu da demektir ki 4 yaşımdan itibaren olaylar benim mental olarak gelişmeme ya da olaylara sebep bulmama yarıyor. Şimdi daha açık oldu sanırım. Ben insanların anlamadığı şekilde davranıyorsam demektir ki 4 ile şu andaki yaşım arasındaki birşeyler böyle davranmama sebep olmuştur diye düşünürüm. Kimse kafasından durup dururken bir sebep bulmaz. O sebep zaten vardır ama sen onun farkına varamazsın sadece köşeye sıkışınca onu serbest bırakırsın ve o anda kelimeler ağzından çıkıverir ya da kendini bir anda değişik bir hareket içinde buluverirsin. Bunu neden yaptığını düşünmeden, daha önce başka olayın sonucu olan sebebini söylersin ya da ben böyleyim diyip işin içinden çıkarsın. Bence burada önemli olan 2.’yi yapmamak, 1.’yi de neden yaptığını düşünüp başka bir olayın sonucu olan olayın asıl sebebini bulmaya çalışmak ve imkanı varsa onu değiştirebilmektir. Her insan çocukluğunda kötü dönemler geçirmiş olabilir ve çocuklukta baştan geçen kötü olaylar kolay kolay unutulmaz, her seferinde insan beynini uyarır. İşte bu uyarma potansiyel bir sebep üretimidir. Aile içi sorunlar, sevgi ve şefkat eksikliği, maddi zorluklar, dış dünyayla kopukluk vs. gibi birçok olaylar; ileride insanlar tarafından anlaşılamayacak sorunlar daha doğrusu “ sebepler ” ortaya çıkarabilir. Dediğim gibi önemli olan bunlardan kaçıp sebeplere sığınmak değil, bunlarla yüzleşip , bu olayların gerçek sebebini bulup, eldeki imkanlarla bunları çözmeye çalışmak olmadı şu an üstümüzde bulunan ağırlığını hafifletmektir.
Olayı direk psikologlar gibi çocukluğa bağlamak klişe oldu tabi. Fakat demin yukarıda da belirttiğim gibi; çocuklukta baştan geçen kötü olaylar gerçekten de kolay kolay unutulmuyor ve her ters davranış için – ki burada davranış, karşınızdaki insanlara ters gelir, kendini bilmeyen, kendi muhakemesini yapamayan, kendini dışarıdan, objektif dünyadan göremeyen insan için o davranışın ters bir yanı yoktur hatta ona sorsanız gayet düzdür – mükemmel bir sebeptir. Yaş ilerledikçe; beynin düşünebilme, karşılaştırma gibi özellikleri geliştikçe, kendi kendine yanlış yapmış olmayı kabul edebilme potansiyeli artan insan zaten yapmış olduğu davranış ya da söylemiş olduğu sözlerin neresi ters neresi düz 1-2 kere akıl süzgecinden geçirirse anlayabilecek kapasitededir.
Her zaman şunu savunmuşumdur. Doğru, yanlış, iyi, kötü kavramları göreceli olduğu için kimse bunların gerçekliğini savunmamalıdır. Düşünün; size göre iyi ya da doğru gelen şey başkasına göre kötü yada yanlış gelince ne yaparsınız? Ya onu kabul ettirmeye çalışırsınız, ya sen yanlış düşünüyorsunuz dersiniz ya da ben böyle düşünüyorum der konuyu kapatırsınız. İşte bence yapılması gereken kendi düşünceniz olduğunu belirtmektir. Doğru yada yanlışın, iyinin ya da kötünün % 100 kesinliği kabul edilebilir mi? Bir konu üzerine anket yapsanız, 99 kişi aynı fikirde olsa, o 1 kişi farklı fikirde olduğu için o konunun bilimsel olarak kesin doğruluğu kabul edilemez. Diyelim ki bir davranışta bulundunuz ve bu davranış karşınızdaki herhangi bir insanın iyiliği için yaptığınızı düşünüyorsunuz ve bu hareket size doğru geliyor, fakat o insana zarar verdiniz ve o insan yaptığınız şeyin kötü ve yapılan hareketin de yanlış olduğunu düşünüyor. Bu olayda gerçek doğru var mı? Bence var. Bu olayda gerçek doğru nedensellik. Yapılan şeyin bir sebebi ve bir sonucu olduğu her iki kişi tarafından da kabul edilir. Ama sebebin ve sonucun ne olduğu tartışılır. Siz bir sebebiniz olduğu için o davranış içine girdiniz ve bir sonucu olacağını da biliyordunuz, karşı taraf da bir sebep ve bir sonuç olacağını biliyor ama sizin sebebiniz karşınızdakinin de sonucu size anlamlı gelmeyince ortaya anlaşmazlık çıkar. Zaten sebep ve sonuç her iki insan tarafından anlaşılırsa ve bilinirse sorun olmaz. Sorun anlaşılmayan sebepler ve getirdiklerinde yatar.
Kendim için çıkardığım sonuç şudur: Kesin bir iyi ya da kötü yoktur, gerçek bir doğru ya da yanlış da yoktur. Gerçek doğru, bir sebebin ve onun getireceği bir sonucun olmasıdır. Herkesin kendi doğruları ve yanlışları, iyileri ve kötüleri vardır, o yüzden kimseye fikirlerinizi dayatmayın sadece açıklamaya çalışın, bırakın karşınızdaki insan kendi başına karar versin, onun da düşüncelerine saygı gösterin ki o da sizinkilere göstersin. İnsanlar bazen anlaşılmaz, geçinilemez hale gelebilir ama siz onların yaşadığı şeylerin tamamıyla aynısını yaşamadığınız için sadece tahmin yürütür ve buna göre hareket edersiniz. Ve sonuçta karşınızdakini istemediğiniz halde kırabilirsiniz. O insanın bir sebebi vardır, bırakın o sebebin kaynağını kendisi keşfetsin, kendisini düzeltmesine yenilemesine izin vermelisiniz, aksi taktirde sevdiğiniz, değer verdiğiniz insanlarla sürekli olarak bir münakaşe halinde olursunuz, onları kaybetmekle yüz yüze gelirsiniz ve bu da çok zor olmaz. İnsan gerçekten değer verdiği nimetleri kaybetmek istemez di mi....

1 yorum: